30 Kasım 2010 Salı

Fan ol, Fan ol, Fan ol

Reklam amaçlı yapılan Facebook oyunlarını biliyorsunuz. Mikro sitelerde olan oyunların Facebook'a entegre edilip insanlardan ekstra bilgi yazmalarını istemeden oynamamızı sağlayan oyunlar bu reklam oyunlar. Bu oyunların diğer Facebook oyunlarında bir farklılığı  uzun soluklu olmaması herkesin bildiği gibi. Kampanya süresince var olup ondan sonra bir yerde çürümeye bırakılır oyunlar.

Bu oyunların bir amacı da markaların Facebook fan sayfalarının üye sayılarını artırmaya yönelik olmaları. (Buradan gelen fanın faydasını veya kendin markaya ne kadar yakın bulduğu konusunu bilemiyorum artık bir şeyler yazacağım aşağıda).

Neyse bugün bir marka oyunu ile karşılaştım yine ne yazık ki beni cidden rahatsız eden bir şey vardı. Şöyle ; marka oyununa(Advergame filan da diyorlar ama gerek yok reklamcı ağzı yapmaya) sosyal ağlardan önüme düşen link ile ulaştım. Oyunu oynayıp buraya yazmaktı niyetim. Genellikle fazla yapılmayan bir şey olduğu için değişik gelmişti. Fakat oyuna ulaşmak için önce "beğenin, sonra oynayın" * telkini ile karşılaşınca oyunu oynamadan çıktım.

Yukarıda da yazdığım gibi bu oyunlar kampanyaları duyurmak ve fan sayılarını arttırmak için yapılır. Oyun iyiyse sonunda bir ödül varsa kullanıcı oyunu oynar  ödül için bile olsa oyundan zevk alırsa sayfayı "kendi isteği ile" beğenir ve "birinci düzey" bir fan olur (bunu şimdi uydurdum, isteyerek üye olan fakat aktif olmayan anlamında :- ).

Eğer yukarıda* olduğu gibi olursa insanlar, hadi bütün insanları geçtim ben ne anlarım bu durumdan? Oyunda ödül var, sen bizi sevdiğin için bizim fanımız olmayacaksın ödül var diye fanımız olacaksın nasıl olsa, hem eğer fanımız değilsen sana neden ödül verelim? Hele bir fanımız ol kelle sayısını bulalım markaya mahcup olmayalım ondan sonra oyunu oynarsan oyna sen bilirsin ama fanımız olmayı unutma sakın ha!

Belki biraz abarttım ama bu şekilde gelecek fanların markaya ne faydası var? Forwardlanmiş maillerden toplanan mail adreslerini toplar gibi Facebook fanı toplamanın ne gereği var? Fan sayısı önemlidir fakat sizi sevdiği için fan olanlar daha önemlidir. Bu fanlar gelecekte marka avukatlığına soyunacak fanlar olacak. Keşke böyle ufak oyunlara başvurmasa insanlar. Zaten iyi bir oyun yapmışsanız bu oyun sonunda bir de ödül veriyorsanız insanların markanın fanı olması için minimum yeterli nedeni vermişsinizdir, fazlası ile uğraşmayın. 1000 tane gerçek fan ile neler yapılabileceğini bu kampanyaları düzenleyenler benden daha iyi biliyorlar.

Not 1: Markayı söylemeyeceğim zaten gözünüzün önüne düşer. Bu yüzde yüz yanlıştır diyemiyorum aslında bir kaç kez yabancı fan sayfalarında böyle uygulamalar gördüm. Bir de 25 en fazla fana sahip sayfada da böyle bir uygulama  yok. Yani gri bölgede aslında, bu uygulama bana ders geldi sadece. Bu yazdıklarım şahsi düşüncelerim elbette. Bu dediğim kampanya delicesine bir başarı yakalar en kalabalık fan sayfasına ulaşır ama benim düşüncem değişmez böylesine ufak ayak oyunlarına gerek yok.

Not 2: İsim veya marka vererek hedef göstermek istemedim. Sadece bana ters geliyor böyle şeyler.

Saygılar.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Wikileaks Top 3

Wikileaks ne olduğunu anlatmaya gerek yok. Sadece bu gün konunun data journalism ve data visualization kısmına ait şeyleri paylaşacağım. yazışmaların anlam ve önemli hakkında bir şey yazmak gerekli olsa da burası tam olarak yeri değil. Belki bütün belgeler açıklandığı zaman anlatığım kadarıyla bu işten bahsedeceğim.

Neyse bana göre bu konuda bugün ve dün ortaya çıkmış olan 3 güzel inforgrafiği burada sıralayayım. İyi kötü sırası yoktur.

Guardian : (Where at the Wikileaks cable from? Wikileaks yazışmaları nereden geliyor?) Konu ile ilgi Guardian Data Bog yazısı



Der Spiegel US- Botschafsdepeschen (Birleşik Devletler Elçilik yazışmaları)müthiş olmuş inceleyin tarihlere göre bir animasyon da oluşturmuşlar aynı zamanda.


 Wikileaks sitesinde olan grafikler. Tableau Software yardımıyla düzenlenmiş bu grafikler. Tableau interaktif grafikler düzenlememize yarayan bir yazılım. Ücretsiz olarak da kullanılabiliyor.  Aşağıda olan grafik ülkelere göre sızan yazışmaları gösteren grafik.
 

 Konuya son olarak şöyle bir yorum getirerek kapatayım. Bu yazışmaların içeriğini bu kadar ilgi çekici olmasa böylesine dikkat çeker miydi? Bilemiyorum fakat daha fazla bir şey açıklanmadan(226 / 251,287) bu kadar hareketleniyorsa ortalık tamamı açıklandığı zaman ortalık ne hale gelecek bilmiyorum. Şu an açıklanan şeyler biraz magazin gibi gözüküyor.(gösteriliyor belki de)(En normal yazışmalar bana göre elbette liderlerin kişisel özelikleri yazılacak yetkili birimlere) Merkel benzetmesi güzel olmuş Teflon (ne kokar ne bulaşır :)

Not : Çeviriler için özür dilerim tam olarak çevirememiş olabilir.Anlamını dağıtmamaya çalıştım.

Saygılar.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Anket yapalım, bizim istediğim sonuç çıksın!



Anket düzenlemek dünyanın en kolay işlerinden biri görünse de pek kolay olmadığını her gün örnekler ile anlıyoruz. 4 ay kadar önce Yönledirilmiş Soru diye bir yazı yazmıştım. Biraz bu konuya değinmiştim.

Neyse örnek olaya geçelim. Siyaset Meydanı programı yeni sezonuna daha farklı gireceğini sosyal medyayı da aktif kullanacağını duyurarak yayın hayatına başladı. Ben de biraz ne yapmışlar diye kurcalarken sadece çıkan sonuç provokatif olsun, tartışma çıkarsın diye düzenlenmiş bir anket ile karşılaştım web sitelerinde.  (Facebook fan sayfalarında paylaşmışlar)

Anketlerin amacı, en doğru sonucu alıp toplumun nabzını ölçmektir. Doğru sorular sorulup doğru cevaplar almaya çalışmak bu işin şanındandır. Hele bir de gazeteci isen toplumu yanlış bilgilendirmek istemezsin işin gereği. Eğer hazırlanan anketlerde doğru soru sorulmamışsa çıkan sonuçlar sadece kendi istediğin sonuçlar(yönlendirilmiş sonuçlar) olur.

En azından doğru sorular sorabilecek insanların, bunu yapmamasının 3 nedeni olabilir.

1- Gözden kaçırmışlar.
2 - İşi bilmiyorlar.
3- Sadece kendi istedikleri sonucun çıkmasını istiyorlar.

Bu yukarıda saydığım nedenlerden birini veya üçünü birden gerçekleyerek hatalı soruyu sorup bu soru üzerinden çıkarımlar yapmaya çalışmışlar programda. Bir televizyon programında buram buram provokasyon kokan bir anket sorusu hazırlayıp bunu tartışmaya açmak ne kadar doğrudur?

Dünya "data journalism" diye bir kavram gelişmeye çalışırken biz de daha anket sorularını bile düzgün ve tarafsız bir şekilde hazırlayamayıp data toplamaya çalışmamız garip. Wikileaks'ın (Data Journalism kavramının bu kadar göz önüne düşmesini sağlayan kurumdur) yaptıkları ortada iken, bir anketi bile sırf programımızın ilerleyişi açısından reytinge kurban veriyorsak eğer üzgünüm, geleneksel medya insanları sizin için. Yeni medya düzeni sizi affetmez.

Eğer sosyal medyaya böyle girecekseniz girmeyin boş verin, bildiğiniz işi bildiğiniz yollarla yapın. Herkes sosyal medyada diye sizin de burada olmanıza gerek yok. Yeni formatınız hiç de fena gözükmüyor iken böylesine bilmediğiniz işlerle uğraşmayın. Televizyon insanına televizyon programı yapmayı. Sosyal medya insanına televizyon programı yapmak her baba yiğidin harcı değildir. Hem açık olmaya çalışıp hem de kendi doğrularınız üzerinden ilerlemeye çalışan programın televizyonda kalması daha doğrudur.

Siyaset meydanı facebook hesabı da burada.

Not : Hazırladıkları soru kesinlikle anket sorusu değildir. Bir tartışma sorusu olduğu doğrudur ama çıkan sonuçlar ile bir analiz yapmanız doğru değildir. İnternet dinamiklerini ve kullanıcı algılarını düşünmeden hazırlanan bu soru geleneksel medya için süper bir konudur o ayrı bir konudur elbette.

Saygılar.

26 Kasım 2010 Cuma

Cookie Joke



Bety White'ı SNL'e çıkartmaya çalışan bir grup internet insanını hatırlarsınız. Facebook grubu açıp Betty White'ı SNL sunucusu yapmaya çalışmışlardı. İstediklerini aldılar ve Betty White sunucu oldu. Şimdi bu tarz bir olay Kurabiye Canavarı için geçerli. Her ne kadar Betty White olayı gibi spontane gelişmemiş olsa da yine sosyal medyanın topluluk halinde hareket etme dürtülerine oynayan bir iş olmuş. (En azından Y jenerasyonu halen toplu hale hareket edebiliyorken) Kurabiye Canavarı çıkmayacak olsa bile zaten SNL'i kendi başına çekmiş. Konu sanatçı olarak kendisi gelmiş. Şarkısını söylemiş "Cookie Face" .

Eğer komik bir şey olacaksa bir çok sosyal sorumluluk projesinden daha çabuk hareket edebiliyor insanlar (Ne yazık ki bu gerçek, bazı durumlarda böyle :( ). Bir de hiç de siyasi bir duruşu olmayan bir sayfa ise bu sayfa, fan sayısı 250 bin civarını bulursa insanlar şaşırmayın.. İnsanlar bir şekilde siyasi olan şeyler bulaşmaktan çekiniyor sosyal ağlarda. Tercih meselesi, insanların sosyal ağ kavramını nasıl gördüğü ile alakalı elbette. Bir çok kişiye buradan neden vakit geçiriyorsun sorusunu sorarsanız eğer "Eğlenmek için buradayım" cevabı çok ciddi bir yüzdeye ulaşacağına emin olun.

Neyse eski günleri hatırlamak için iyi bir video olmuş eğer siz Kurabiye Canavarını desteklemek istiyorsanız şu Facebook sayfasından ulaşabilirsiniz.

Not:  "Ama sen de hep yurt dışından böyle örnekler veriyorsun" demeyiniz eğer varsa bildiğiniz bir örnek buna benzer çalışılmış ve 100 bine yakın üyeyi toplamış sayfa burada seve seve yer veririm.

Saygılar.

25 Kasım 2010 Perşembe

Bu yöntem doğru değil sanki!

Çok kısa bir yazı yazacağım. Sadece bana garip gelen bir konuya değinip geçeceğim. Nedenini sorgulamayacağım. Ama sonuçlarını sorgulayabilirim. Konuya gelelim uzatmayalım.

Bir çok marka ajanslar aracılığıyla bloggerlara yönelik etkinlikler düzenliyor. Bloggerlar etkinliklerde edindikleri izlenimleri(etkileyici bir şeyler varsa elbette) bloglarına not ediyorlar. Buraya kadar herşey normal. İki tarafta beklenti için marka ve bloggler. Marka adının internette adının geçmesi için blogger ise eğlenmek, öğrenmek vesaire için orada buluşuyorlar. Bir de bu buluşmayı gerçekleyen ajanslar var orada  (bana göre öyle bir iş yapacaklar ortada ajansın parmağı olduğu görünmeyecek.)

Neyse etkinlik düzenlendiği zaman nedense bir çok blogger yazılarında "şu ajanstan şu kişiye de teşekkür ederim çok güzel bir etkinlikti" demeyi es geçmiyor. Bu durum bana sürekli ters geliyor ortada bir marka etkinliği ve markanın cebinden çıkan para ile gerçekleşen bir etkinlik var fakat çoğu zaman ajansların ismi marka ile aynı veya daha yüksek seviyede seslendiriliyor. Burada elbette bir karşılıklı kazanç olacak ama neden marka kendi etkinliğinde ajansların isimlerinin kendi isminden aynı ve daha çok sesle zikredilmesine ses çıkarmıyor?  Hatta bu yazıyı yazmadan önce okuduğum 10 kadar yazıda bunun böyle olduğunu söyleyebilirim(tamamı farklı bloglar). Bazılarında ajansın ismi markadan bile fazla anılıyordu. (ya link istemeyin, Google kullanın. Beni sosyal lince uğratmayın şimdi orada burada)

Şunu da düşündüm "abi ben çok içindeyim işin belki ondan böyle oluyordur" Ne yazık ki öyle olmadığını anlamamı sağlayan şey yurtdışında yapılan süper işlerin ajanslarını ararken zorlanmam.. Orada yazılan tek şey "thanks to the organizers and all the great people I met there" . Bir yerde bir hata var, işin galiba tahmin ettiğim kadar içinde olmadığım için olsa gerek, anlayamıyorum. Neyse bir bilen varsa söylesin. ("Organizer" kim onu bulamadım yazıda gözümden kaçtı belki, sonra arayınca bir şey çıkartamadım. Yurt dışında blogger etkinlikleri o kadar revaçta olmadığını tekrar fark ettim, bu yazıyı yazmak için yaptığım araştırmada)

Ajansların ismi anılacak ama  kendininmiş gibi etkinlik düzenlediğinde değil gerçekten başarılı bir iş yaptığında veya ödül aldıklarında(ödül, jüri, taraf bilmem ne işi benim işim değil). Ajanslar artık blogger etkinliklerini sadece kendilerinin başarısıymış gibi kullanmasın arkadaş. Blogger etkinliği düzenlerken ajans kendi cebinden para çıkartmış tavrı takınmasın, bloggerlar da bu durumu anlasın "etkinlik ajansın değil, markanındır". Amaç marka ve blogları yakınlaştırmaksa sanırım bu yöntem doğru yöntem değil.

Not: Bu yazının kimseyi rahatsız edeceğini düşünmüyorum. Bir çok kişi bunun farkındadır belki de ajans çalışanlarını tanıdığı için ses çıkartmıyordur, bilmiyorum. ( neyse zaten okunmuyorum fazla rahatım, istediğim gibi sallıyorum ajanslara, markalara, bloggerlara hayat bana güzel :)

Not: Bir yabancı örnek ile piyasayı salladın attın eleştirisine katılmıyorum zaten başka adam akıllı bizim bildiğimiz gibi blogger etkinliği bulamadım yurt dışında.

Saygılar.

Bunları paylaşasım var # 48

Bu gün iki şey paylaşacağım. İlk mobil internet kullanıcıları üzerine yapılmış bir araştırma ikincisi ise sosyal medya poliçesi hazırlamak için bir taslak.

1-Survey: Gen Y Accessing Web On Mobile More Than PC 

Yani Y jenerasyonu internete ulaşmak için mobil araçları kişisel bilgisayarlardan daha çok kullanacak. Araştırma Search Engine Land sitesinin Opera, Morgan Stanley ve Stat Counter araştırmalarından derlediği bilgileri içeriyor. Araştırmalar kabaca şu an çoğunluk bilgisayarlardan internet erişimi sağlıyor. Gelecekten mobil ve pcler arasından olan makas kapanacak.

2-A Template To Help Start Your Social Media Policy 

Yani Sosyal medya poliçenizi hazırlarken size yardımcı olacak taslak. Taslak beşe ayrılmış başlıkları verip yazıyı okumanızı salık veririm.

1. The Purpose (Amaç)
2. Expectations (Beklentiler)
3. Be Respectful and Kind (Saygılı ve nazik ol)
4. Identity (Kimlik)
5. Protect Confidential & Proprietary Info (Özel bilgi ve gizliliği koru )

Yararlı olur diye umuyorum. Özellikle sosyal medya poliçesi ile ilgili yazı bir çok kez burada değindiğim konunun derlenmiş toplanmış hali. Birinci araştırmada son zamanlarda daha çok yer vermeye çalıştığımı lokasyon servisleri ve mobil internet kullanımı arasında olan orantıyı açıklayabilecek bir araştırma

Saygılar

24 Kasım 2010 Çarşamba

İşe yaramayan Facebook fan sayfası


 Bir çok marka Facebook üzerinde fan sayfaları açıyor. Bazen ajanslar ile bazen kendi oluşturdukları sosyal medya takımları ile kurarlar bu fan sayfalarını. Bu sayfalar çoğu zaman müşterilerle iletişimi sağlamak ve tanıtım amaçlı ve diğer bir çok konu için açılır. Bunları zaten bir çok kez burada yazdım. Neyse bir fan sayfası ne zaman işe yarmaz onları sıralayayım. Bu yazdıklarım sadece gözlemdir unutmadan söyleyeyim kimseye yol göstermiyorum.

* Kötü moderasyon : Eğer fan sayfanızın duvarları diğer sayfalara kullancılar tarafından yerleştirilmiş davetlerden geçilmiyorsa ben o sayfaya neden güveneyim? Oradan yayınlacak bilgilere neden inanayım?

* İçerik üretim frekansı : Eğer Facebook fan sayfasına içerik girme sıklığını düünürseniz sayfanızın bir işlevselliği kalmaz kimse sizin fan sayfanız olduğunu bile hatırlamaz.

* İçerik kalitesi : Gönderdiğiniz içerikler foto video veya yazıların içerikleri kaliteli olmaz ise fanlar kendilerinin ciddiye alınmadığını düşünebilir. Eğer düşük kaliteli bir foto ile ürün tanıtımı yaparsanız ya da kötü bir video ile reklamınızı göstermeye çalışırsanız yine güven sorunları yaşarsınız.

* Bilgiler sayfası : Bilgiler sayfasında var olmayan bilgiler o sayfaya yaklaşımı önemli ölçüde etkiler. Facebook fan sayfanızın linki ya da resmi sitenizin linki olmadan bir bilgiler sayfası oluşturmayınız.

* Harekete davet : Eğer fan sayfanızda oluşturduğunuz içerikler fanlarınıza harekete geçmesini söylemiyorsa en azından biraz bile kıpırdanmasını sağlamıyorsa içeriklerinizi ve metin yazarlarınızı bir gözden geçirmeniz gerekir.

* Sadece Ben : Sadece kendiniz hakkında konuşup hiçbir şekilde insanları sosyal sorumluluğa davet etmiyorsanız bu bir zaman sonra insanları rahatsız edecektir.

Yukarıda yazdıkları ilk aklıma gelenler ilk etapta bir fan sayfası kurgularken yukarıda yazdığım şeyler için bir yol haritanız olması gerekli. Bir içerik takviminiz, bir modersayon mantığınız olması gerekir. Doğru kelimeleri kullanıp doğru mesajları yazmanız için bir metin yazarına, istatistikleri anlamlandıracak bir analiste, içerik takvimi için bir stratejiste diğer her türlü teknik destek içinse bir web tasarım uzmanına ihtiyacınız olacak. Sosyal medya takım işidir kimse bir işin altından tek başına kalkamaz. Bir konuda iyi olmak hepsini iyi yapacağınız anlamına gelmez. Eğer bazı şeyleri gözden kaçırsanız fan sayfalarınız işe yaramaz bir hal alır. Neyse son paragraf konudan saptı biraz ama idare ediniz :)

Not: Bu görselden de gına geldi ama şimdi yenisini bulmak ile uğraşamadım.

Saygılar.

Bounce Rate diye bir şey varmış!


Bounce Rate ya da Türkçe adı ile Hemen çıkma oranı bir blog yazarının Google Analytics'te en çok dikkat etmesi gerek istatistiklerden biridir bana göre. Yazım tarzımızı buna göre ayarlamamız lazım olduğunu bir çok yerde okuyabilirsiniz. Blogların ilgi çekip çekmediğinin en önemli göstergelerinden birisidir. Salt hit sayısına bakaran çoğu zaman blogları değerlendirirken bunu istatistik gözden kaçıyor.

Bu inforgrafik hemen çıkma oranının nasıl açıkladığını ve bu orana en çok nelerin etki ettiğini güzelce anlatıyor. Ulen bu İngilizce ben bir şey anlama derseniz kısaca infografik şunu diyor "Her konunun okuyucusu farklıdır ve sitelerde ona göre vakit geçirir, sitede vakit geçirmesini istiyorsak bu yazılanları yapmanızı öneririz." Zaten Google Analytics sayfalarında da bulabileceğiniz Hemen çıkma oranı tarifini de vermeden geçmiyor tabii olarak.

Hemen çıkma oranı, daha giriş sayfasındayken sitenizden ayrılan kullanıcıların tek sayfalık ziyaretlerinin yüzdesidir.(Google yardım)

Kaynak Kissmetric Blog

Saygılar.

23 Kasım 2010 Salı

O böyle kullanılmaz

İşte size "o böyle kullanılmaz" listemizi sunuyoruz.

Facebook sevgili bulmak için kullanılmaz >Çünkü ben denedim bulamadım.

Twitter MSN gibi kullanılmaz > Çünkü benim o kadar çok konuşacak arkadaşım yok.

Friendfeed'te erotik içerik paylaşılmaz > Çünkü abdestimiz kaçıyor ya da yapma gözünü seveyim zaten işten giriyoruz bir de rezil olmayalım.

Twitter'da çok küfür ediyorsun. > Benim yedi göbek sülalem saraya dayanır orada tuvalete bile gitmiyorlar.

Facebook Youtube değil > İstersen bir Zuckerberg'e sor o ne diyor? Bence o da sana katılacak.

Facebook'ta doğum gününde duvara yazılır > Niye niye niye niye ... (benim duvarıma yazmıyor kimse vs)

Facebook hesapları eşli açılamaz > Durduramıyoruz büyüyorlar!

Bloglarda şiir olmaz > Aslında matbaada gereksiz onu bırak internet geçici bir heves.

Bloglar illa bir konu üzerine yazmalı > Evet kesinlikle öyle dünya üzerine yazmalı

Youtube'da salak videolar var adamların işi gücü yok herhalde > Bence oturup o salak videoları çekerken insanların ne kadar eğlendiğini düşünmen lazım.

Foursquare ne salak platform yediğinden içtiğinden bana ne > Emin ol senin için paylaşmıyor bunları.

Sosyal medya araçları için "böyle kullanılamaz" listesi sonsuza uzar gider fakat aslında herkes sadece kendi istediği gibi kullanır bu araçları. Bir şeyleri olmazlar ile sınırlandırmaya başladığımız sürece hiç bir gelişmeyi gözlemleyemeyiz. Her aracı kullandıkça en iyi çözümleri bulacak insanlar asla bir sosyal medya aracını kalıba sokmayın bence. Bırakın su yolunu bulsun.

Olmazların hepsi benim uydurmamdır hakeza verdiğim cevaplar da öyle. Böyle olmazlara verilebilecek muhtemel cevapları vermeye çalıştım. Nasıl istiyorsanız öyle kullanın yeter ki insanların kişilik haklarına saygılı olun. Bütün ağlar bir çoğumuzun bilmediği kadar çok güvenlik önlemi almıştır, istemediğimiz şeylerle karşı karşıya kalmamamız için ya da karşı karşıya kaldıktan sonra bir daha karşılaşmamız için.

Saygılar.

21 Kasım 2010 Pazar

Badge, Sticker ve diğerleri



 Bir şekilde hepimiz tarayıcı ve metin tabanlı oyunları oynamışızdır. Ogame veya şimdi aklıma gelmeyen başka oyunlar. Hatta bu oyunların hesaplarının para ile satıldığı bile olmuştu. Bu oyunlar da bir şekilde sosyal ağ kavramının içindeydi ittifaklar kurulur, ittifaklar arası diyaloglar kurulur bir şekilde sosyal ağ kavramı devam ettirilirdi. Bu oyunlar bir görev yapma mantığı üzerine kuruluydu. Topları yapmak için ilk önce duvarı yap, ondan önce çağ atla vesaire gibi. Bu oyunlar sanalda olarak da olsa bir şeyler başardığımızı hissetiriyordu çünkü öncesi emek harcıyoruz hissini yaratıyordu. Bir şekilde bağlanıyorduk uzun vakitler geçiriyorduk (Farmville'de olduğu gibi aynen) saatlerimizi kuruyorduk.

Artık bu tarz görev üstüne kurulu metin oyunları eskisi kadar popüler değil ama metin tabanlı oyunlardan içimize işleyen "emeklerimizin karşılığında verilen ödüller" mantığı devam etmekte. Bir çok yeni web servisi sosyal ağ ve başka türlü servisler site içinde veya servise bildirdiğimiz  aktiviteler karşılığı bize bir şeyler hediye ediyor. Kimisi badge diyor, kimisi sticker. Benim aklıma gelen servisleri buraya yazayım.

Lokasyon belirtme servisleri : Bu servislerin en bilinenleri Foursquare ve Gowalla. Markalarla ilişkilerinin olması kendilerini daha bilinir kıldı. Gowalla ülkemizde yaygın olmadığından ben de pek kullanmadım. Foursquare ise bu "Badge" kazanma hikayesini gözümüze tekrar soktu. Gerçek hayatta yaptığımız aktiviteler karşısında bize sanal rozetler verdi ve insanlar bunu çok sevdi. Bana göre önümüzde olan sene burada daha çok lokasyon bazlı servisler hakkında bir şeyler yazacağım.

SCVNGR : Bu sefer "emeğin ödüllendirilmesi" kavramını bambaşka bir boyuta taşıyan bir uygulama ile karşı karşıyayız. Tamam yine görevler servis üzerinden bildiriliyor fakat bu sefer emeğin karşılığı gerçek olarak ödüllendiriliyor. Foursquare'ın mayor olmayı beklemek yerine SCVNGR üzerinde verilen görevi(servis üzerinden değil mekanın içinde gerçek hayatta) gerçekleştirdikten sonra ödülümüzü alıyoruz. Bu servis yaygınlaşırsa eğer bence bütün diğer lokasyon servislerinin önüne geçecek. Yaygınlaşması mekan sahiplerinin algısı ile alakalı elbette. Foursquare'a bir alışsınlar acelesi yok :)

Get Glue : Bu servis ise ilgi alanlarımızı beğenerek insanlara duyurmaya ve bu işi belli sayıda yaparak gerçekleştirdiğimizde ise Sticker kazanmamızı sağlayan bir sistem. Sticker kazanma yöntemleri arasında o an izlediğiniz diziye belli check-in olma, (Bones dizisine 5 kez check-in olduğunuz zaman Squid adlı stickerı kazanıyorsunuz), site içinde belirtilmiş sayıda film,kitap veya albümü beğenme gibi aktiviteler var. Bu servis Abd'de çok fazla tuttu bir çok tv kanalı bu servis ile anlaşıp özel stickerlar kazanılmasını sağladı. Örneğin True Blood'tan White Collar'a kadar geniş bir yelpazesi var.

Müzik servisleri : Blip.Fm ve The Sixtyone bu konuya uygun benim bildiğim iki servis. The Sixtyone site içinde belirtilen görevleri yaparak bize sınırlı sayıda olan kalplerimizi arttırma şansı veriyor. Bu kalpler daha fazla şarkıyı beğenmemizi sağlıyor çok fazla beğeni kazanan şarkı ana sayfaya çıkıyor ve daha çok dinleyiciye ulaşıyor. Görevler arasında arkadaşlarınla aynı anda siteye gir, hafta sonu x kadar şarkı dinle, eski listelerden şarkılar dinel gibi görevler var. Bu görevler Quest olarak adlandırılıyor. Blip.Fm'in sizi bir Dj olarakkonumluyor ve size site dinlediğiniz ve dolayısıyla dinlettiğiniz şarkılara göre "Badge"ler kazandırıyor. Promoter, Tastemaker gibi badgeler var. Promoter adından anlaşılacağı gibi servisi insanlara duyurum belli sayıda arkadaşınızı davet ettiğiniz zaman kazandığınız bir badge.

Bu servislerin temeli insanların sanal dünyada kendilerine tanımlayıcı oluşturmaları. Kimliklerinin altını özel zevkleri ile doldurabilmeye çalışması. Ben şu şarkıları severim, şu diziyi izlerim burada yemek yemeyi severim gibi. Bu durum insanları sınıflandırıyor gibi gözükse de insanların benzer zevkleri paylaştığı insanlarla olmasını kolaylaştırmanın bir başka yolu. Ortak zevkleri olan kişilerin birbirleri ile diyaloga girebilmesi için yapılmış bu tarz servislere yapılan eleştiriler bir başka yazının konusu olsun. Bu yazıyı buraya kadar okuyabilenlere teşekkür ederim.

Not: Bu yazıyı yazmadan önce Myspace'inde badge işine girdiğini görmüştüm fakat yazı biraz uzayınca yazmayı unuttum. Daha çok yeni artık sonraki yazıların konusu olur bu Myspace hareketi. Yine de bilgi için Foursquare games bloguna bir göz atabilirsiniz.

Saygılar.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Bunları paylaşasım var # 47

Güzel "Case Study" buldukça paylaşmaya çalışıyorum. Daha öce bir butik otelin Facebook aracılığıyla nasıl 3 000 müşteri bulduğunu gösteren bir çalışma paylaşmıştım. Şimdi ise boşluğu görüp ve bu boşluğu değerlendiren bir blogun incelemesini gösteren bir yazıyı paylaşacağım. Her ne kadar yurtdışında verilen "süper blog yazarı olmak için bilmem kaç madde" tipi yazılara kıl olsam da bu yazı verilere dayandırılmış bir yazı olduğu için okunması bir şeyler öğretebilir diye düşünüyorum.

Niche Blogging Case Study – Ramping Up A New Blog From Scratch (Future Buzz)

Country müzik hakkında yazılan bir blogun nasıl içerik oluşturduğunu ve nasıl başarılı olduğunu anlatan bir çalışma. Yazı hakkında kısa bir özet geçip tamamına göz atmanızı öneririm.

Lessons Learned (Öğrenilen dersler) başlığıyla 5 adet konuya dikkat çekiyor. Başlıkları vereceğim açıklamaalrı için bloga bir göz atınız.
 
1. Frequency is Important (Yazma sıklığı önemlidir)

2. Fans LOVE Their Artist (Fanlar sanatçılarını sever)

3. Trending Keywords Offer Opportunity (Anahtar kelimeler fırsatlar sunar)

4. People Still Love Lists (İnsanlar listeleri hala seviyor)

5. Country Fans Use Facebook More Than Twitter (Country müzik severler Facebook'u daha fazla kullanıyor)


 Blog Strategy  başlığında ise 3 noktaya dikkat çekiliyor.

1. Research (Araştırma)

2. Posting Concepts (Yazım konsepti)

3. Voice and Commitment (Ses ve Vaat) (Bunu İngilizce'den nasıl çevireceğimi bilemedim böyle anlamı kayboldu maddeyi gözden geçirerek denilen anlaşılır sanırım :)

Neyse yazının linki tekrar verelim. Niche Blogging Case Study – Ramping Up A New Blog From Scratch

Saygılar.

19 Kasım 2010 Cuma

3 adımda Youtube ünlüsü



Arada sırada burada Youtube'dan ünlü olup albüm çıkarmış kişilere değinirim. Hazır Youtube açılmışken nasıl Youtube ünlüsü olunur hemen anlatacağım. Denenmemiştir, çalışma garantisi yoktur. Youtube'da edindiğim tecrübeler dayanarak (sanki adama tecrübe diyor sanki Tibet'te 7 yıl geçirmiş :)) işkembeden uydurduğum adımları yazacağım.

1-Şarkı söyle ! : Komedi yapacağım deyip ana dalga medyaya geçiş yapanlar genellikle hüsranla sonuçlanıyor. En garantisi şarkı söylemek. Biraz şarkı söyleyebiliyorsan iş tamamdır.

2- Doğru şarkıyı seç ! : Yerli fazla ünlümüz olmadığı için Youtube'dan çıkan yerli örnek verme konusunda çok zorluk yaşadım, yaşadığım zorluklar sonucunda bir sonuca ulaşamadım.(Ülen 3 video izledin zorluk diyorsun). Yabancıların özellikle İngilizce şarkı söyleyecek arkadaşların şu iyi bellemesi lazım "Cover şarkı tamamdır, hele bir de akustik coversa tadından yenmez". Bu bilgiden sonra sıra şarkı seçiminde aşağıda olan 3 şarkıyı kayıt ettikten sonra gelsin aboneler.

 a) Kings of Leon - Use Somebody (Lisa Lavie)
 b) Lady Gaga - Poker Face (Alyssa Bernal Albümü yakın zamanda çıktı)
 c) Bruno Mars - Just The Way You Are (David Choi Yeni trend bu şarkı)
  Bonus Şarkılar : Katy Perry - Teenage Dream (Mike Topmkins), Natasha Bedingfield - Unwritten (Esmee Denters)

3- Yakışıklı veya güzel olmak önemli değil sevimli olmak avantajlı ! : Bu yapılabilecek bir şey değil tamam. Eğer sevimli olduğunuzu düşünüyorsanız avantajlısınız. (Yakışlı değil sempatik kavramı galiba bir burada işe yarıyor :))

Hadi bakalım tarifi verdim, ünlü olmak size kalmış. Bu saçma yazı için zamanınız aldığım için özür dilerim. He bu arada beni Youtube'dan da takip etmek gibi bir isteğiniz olursa işte buradan.

Not:1 : Yukarıda seçtiğim şarkıları söyleyen şarkıcılar Youtube'dan çıkıp ciddi ün kazandılar.

Lisa Lavie'ni hikayesi çok enteresan wiki maddesini kesinlikle inceleyiniz.

Alyssa Bernal yakın zamanda albümü çıkardı(Nerd grubunun prodüksüyon şirketinden).

David Choi yakın zamanda albümü çıkartacak.

Mike Topmkins çok yeni fakat Kanada'da en çok takip edilen Youtube kanallarından birine sahip Ellen Show'a çıkmış.  (Video burada)

Esmee Denters Mtv videoları dönen bir şarkıcı Justin Timberlake ile düet yapıtı Love Dealer şarkısı bu aralar daha çok çalınan şarkılarından.

Not 2: Videonun konuyla alakası olmayabilir :)  Venetian Princess videolarına gülmesem de bu komik olmuş yahu.

Saygılar.

18 Kasım 2010 Perşembe

Sosyal Medya Karşıtı Müzik Festivali


İnsanların konserlere gelmemesine içerleyen festival komitesi anti-sosyal medya kampanyası başlamış. Yukarıda olduğu gibi bir kaç tane daha poster düzenlemiş. Yukarıda "Bir grubu sevdiğiniz zaman alkışlama beğen butonuna basmaktan daha iyi bir yoldur" yazmışlar. Diğerleri için Ad Freak sitesine alalım sizi.

Saygılar.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Trend seçeneklerine girdik, ne olacak?


 Daha önceleri Trending Topic seçenekleri arasında olmayan Türkiye Twitter'ın yeni düzenlemesiyle bu listeye girdi. Bundan ne anladığımı kısaca yazayım.

*Artık pazarlamacılar için yeni bir analiz ayağı oluştu, yapılan işi trend yapabilirsen en başarılı sosyal medya pazarlamasını sen yapacaksın.

*"Haydi şunu trend yapalım" dedikten sonra istediğimizi trend yapabileceğiz. Önceden bütün dünya görsün istiyoruz diye trend yapalım diyenler şimdi "Hadi x'in gücünü tüm Türkiye'ye gösterelim" diyecek.

*Hashtag kullanmayı öğreneceğiz. Bizim dilimiz sondan eklemeli bir dil olmasından mütevellit konuşan her kişi kelimeleri farklılaştırıyor. Bu yüzden yarım trendlerimiz oluyor haliyle. Bunu yazarken "Kurban bayramınızı" diye bir kelime grubu trend. Hashtag kullanarak daha derli toplu trendlere sahip olabiliriz. Bir not daha hashtaglar bizim güzel karakterlerimize izin vermiyor (ı, ü, ö, ş ,ğ, ç)

*Twitter bizi artık ciddiye alıyor hezeyanlarına gireceğiz. Twitter'ın bizi ciddiye almasını için iki şeyi yapması gerekli bana göre 1- Türkçe öğrenmesi 2- Promoted trendleri ülkelere göre düzenleyip bizden markalara bulaşması(Bu para ile yapılır derseniz yani ...)

*"Ezel, Fatmagül nedir?" sorularını dünyanın başından kurtarmış olduk. Twitter, bence sadece bunun için bile bu düzenlemeyi yapmış olabilir.

*Sporsever insanlar olduğumuz için hergün bir spor olayını trend yapıp kendimizi göstereceğiz. Ne mutlu bize.

*Diziler için yeni reyting ölçüm aracımız gelmiştir hanım! Trend olan dizi yayın hayatına devam edecek trend olmayanlar içinse yapılan RT kontrollerinden sonra, dizi devam şartlarını sağlayıp sağlamadıklarına karar verilecek

İl etapta akılma gelen şeyler bunlar bakalım devamında neler olacak bilmiyorum. Burada ilk yerli Promoted Trend yazısını veya ilk trend markamızı yazabilirim ilerleyen zamanlarda. Bu arada hale çok iyi bir şekilde çalışmıyor "Trending Topics" sanırım biraz düzenlemeye ihtiyaç duyuluyor.

Saygılar.

16 Kasım 2010 Salı

Etik vs. Etik

Bu aralar sosyal medya araçlarında konuşulan konulardan birisi de etik. Blogger etiği, sosyal medya etiği vs. vs. Herkes kafasında bu bahsettiğim sistemlere etik oluşturuyor. Bu kurallar silsilesine göre hareket etmeyenleri, "kendi kafasında oluşturduğu" etik kurallara uymaya davet ediyor. Tabii bu kafasında olan kuralları kimsenin bildiği yok. Kendi yaşam tarzını blog veya sosyal medyaya uydurmuş ve bir kurallar bütünü oluşturmuş kafasında. Hatta şöyle genişleteyim "oluşturmuşuz".

Etik nedir? diye bir soru sorup, cevap peşinde koşmayacağım. Kimseye uzman olmadığım bir konuda etik dersi vermeye haddim olamaz. Sadece benim yapmamaya özen gösterdiğim şeyleri not edeceğim. Başka bir derdim yok. Blog yazarken özellikle dikkat ettiğim şeyler şunlardır.

*Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma.

*Bir eleştiri yapacaksan yapılan eleştirinin gözden kaçmış bir ufak hata ile yapılıp yapılmadığına dikkat et.

*Asla isim vermeden birileri hakkında konuşma. Eğer bir hata ve yanlış anlaşılma varsa bu düzeltmeleri için kişilere cevap hakkını açık tut.

*Yaptığın hatayı gösterene teşekkür et. Başka gözler yolda sana çok yardımcı olacaktır.

*Trolleri besleme. İlla trollenecek bir konu yazıyorsan soğuk kanlı ol.(Evet bazı konuların trollenmesi kaçınılmazdır)

*Birisi seni eleştiriyorsa sakince dinle ve eleştirinin gerçekten doğru olup olmadığını kontrol et. Hiç bir bilgi gereksiz değildir.

*Yeterliliklerini ve eksikliklerini açıkça sürekli belirt. Uzmanlık gerektiren konularda yazarken uzman olmadığını ve tamamiyle kişisel görüşlerin olduğunu anlat.

Neyse bu yukarıda yazdıklarım özellikle dikkat ettiğim konular. Belki daha fazla konuya dikkat ediyorum belki daha az. En azından bilinmesini istedim. İyi bayramlar.

Saygılar.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Otomotivcilerin sosyal hareketleri (Güncelleme : 31.01.11)

Yurtdışında yapılan güzel sosyal medya işleri arasında daima otomotivcilerin dahil olduğu işler olur. Hatta benim en sevdiğim işlerden birisi bir Fiesta Movement işidir. Nasıl bir iş olduğunu anlamak işin Google kullanınız. Çok detaylı yıl içine yayılmış bir iş olduğu için burada anlatılacak kadar yüzeysel geçilmez.

Neyse gelelim biz de hangi otomotiv şirketleri Facebook'da aktif yer alıyorlar. Kimisi bir uygulama ile kimisi fan sayfası ile yoluna devam etmekte. Sıralama yapıp genel bir yorum yapıp yazıyı bitireceğim. Kesinlikle en iyisi budur şudur demeyeceğim. Bir çoğu ajanslarla çalışıyor. Profesyoneller çok fazla bir şey diyemem. Bu arada biz neden Facebakers'a bakmayalım da sana bakalım derseniz şunu söyleyebilirim. Facebakers ne yazık ki ülkemizde olan fan sayfalarını düzgün sınıflandırmamış. Çok fazla sayfa olmasa dahi bunun içinden çıkamamış. Auto başlığı sadece 3 adet fan sayfası var. Bu yüzden bu yazıyı yazıyorum.

Facebakers'ın listeledikleri

Nissan Türkiye
Renault Türkiye
Fiat Türkiye
Mercedes Benz Türkiye  (Blogları da var, bloglu sanırım tek marka:)
Volkswagen Türkiye
Alfa Romeo Türkiye 
Peugeot Türkiye 

Listede olmayanlar ama resmi fan sayfaları (Listede olmak, elbette fan sayfalarının resmiyetini belirlemez)

Opel Türkiye 
Chevrolet Türkiye
Mazda Türkiye
Toyota Türkiye 

Uygulamalar aracılığı ile Facebook'ta aktif olanlar

Toyota Türkiye Toyota Gibi Adam 
Ford Avrupa Fiesta Now (Uygulama Türkçe kullanılabiliyor)

Eksik olanlar olursa listeyi sürekli güncel tutmaya çalışacağım. Zaten bu sene bitmeden bu listeye Hyundai, Honda ve Citroen gibi markalarda eklenir diye bir tahminim var. Bu 3 marka çok sevilen ve dijitale yatırım yapmaktan kaçınmayan firmalar. Honda daha bir kaç hafta önce blog yazarları için güzel bir şeyler yaptı, yeni web sitelerini tanıtmak için. Özel anahtarlar gönderdi bloggerlar. Yavaş yavaş ısınıyorlar anlaşılan sosyal medyaya.

Hyundai ise Abd'de zaten çok sıkı sponsorluk üzerinden ilerleyen işler yapıyorlar(Geçen sene 24 dizisine sponsorlardı bu sene benim gördüğüm Leverage var şimdilik :)). Bir de Genesis Coupe'yi getirdiler yavaş yavaş buralarda yer almaya hazırlanacaklardır. Hyundai'i Abd fan sayfası başarılı landing pagelerinde olan video çalışması da hoş olmuş incelemek için şuradan

Citroen ise kardeşi buradaysa muhtemelen onların da sosyal medyaya intikal etmeleri çok uzun zaman almaz. Mazda Türkiye'ye özel sosyal medyaya gelir mi (Gelmişler yukarıda olan listede var) bilmiyorum ama Abd'de yapılan Foursquare işleri biraz zorlayıcı("onu yap, onu yapınca bunu yap, hepsini yapmışsan şunu al, birini eksik yapmışsan bunu al" işleri bana biraz zorlayıcı geliyor) görünse de Foursquare badge takipçilerini yakalayacağını düşünüyorum.

Yurtdışında özellikle otomotivcilerin Facebook üzerinde var olma yolları şöyle. Markanın adını taşıyan ana fan sayfası, modellerin adını taşıyan diğer fan sayfaları ve lansman tarihleri yaklaşmış modeller için yapılmış uygulamalar üzerinde. Bizim ülkemizde ise şimdilik sadece markanın ana fan sayfası üzerine ilerleyen işler var olmakta. Bunun nedeni sanırım, kullanıcı kapasitelerinin sadece marka ana sayfasını tatminkar fan sayılarına çıkartabilmesiyle alakalı. Bütün odağı markaya toplamak ve diğer ayaklara bölmemek bu kapasite mantıklı görünüyor. Eğer modeller için fan sayfaları açılırsa marka ana sayfalarında ufak düşüşler yaşanabilir(Modeli takip ediyorum markaya gerek yok diyerek) ve üstüne üstlük model sayfası istenilen fan sayısına ulaşmaz ise ufak tefek rahatsızlık oluşabilir. Acelesi yok zaten bu denli dağınık bir yapı için :)

Saygılar.

13 Kasım 2010 Cumartesi

Anlamak istediğimizi anlarız

Twitter'da bir çoğumuzu dışarıda olduğumuzdan farklı kimliklere bürünüyoruz. Buna ben de dahil olabiliyorum çoğu zaman. İstemeden klavyenin gücü adına haddim olmayan şeyler söylüyorum. Bu yazdıklarımızın nereye gideceğini düşünmüyoruz. Nasıl anlaşılacağını tartmıyoruz kafamızda.

Bir tweet yazdığımız zaman bu yazdıklarımızı kimlerin okuyacağını ve nasıl anlayacağına dair ufak bir sınıflandırma yaptım. Kime göre neye göre derseniz o kadar zamandır kullanıyoruz bir şeyler öğrendiğimi farz ediyorum. Bu arada "Twitter'ı böyle kullanın" demiyorum yazılan şeyleri insanların nasıl anlayabileceğine dair bir çıkarsama yapmaya çalışıyorum sadece.

Bizim yazdığımız tweetleri okuyan 4 tip insan vardır bana göre.

1- İyi niyetli (Çoğunlukla arkadaş çevresi)

2- Nötr (Rt sayesinde önüne düşen tweetleri okuyup tepkisiz kalan kişiler)

3- Bizi tanımayan ve yazdıklarımıza şüphe ile yaklaşanlar (Hakkımızda kötü bir şey düşünmese de ilk hatamızda bizi kötü olarak etiketleyecekler)

4- Tamamen kötü niyetli (herhangi birinin her yazdığını kötü anlayan kişiler)

Kendi tweetlerimden örnek vererek konuyu sonlandıracağım(Ünlülerden alıntı yapacaktım bir baktım bir çoğu "kılcıklı" konuşuyor zaten insanların sürekli kötü bir şeyler de anlamasını istiyorlar adeta)

1- İyi niyetli ne yazdıysam onu anlar çünkü yazanı tanır. Anlamaz ise açıklama ister iş çözülür.

2-  Nötr : "Hı Hı olabilir" der geçer çoğu zaman görmezden gelir.

3- Şüpheci : "Dünyada ne bedava?" der üstüne  "bir düşünelim ama burası paylaşma ortamı bir değer katmıyorsa niye paylaşıyor" der. Tarafı olmaz.

4- Kötü Niyetli : "Bırak ya zaten adamlar bedava servis var kullanıyorsun bir de beğenmiyorsun, kapa beğenmiyorsan".

1- Evet ünlü oldu kızlar der geyiğe devam eder.

2-Nötr : Bu yazı nötr olarak anlaşılacak bir yazı olmayabilir tanımayan kişiler her şekilde yaftalar.

3-Şüpheci : "Ama yasaklandılar abi niye öyle diyorsun". "Eee tabii yasaklanma işlerine geldiyse başka" cümlelerini kurar.

4- Kötü Niyetli : Hemen bir yaftayı yapıştırır "Akp yalakası" olursun sonra "yani şimdi Akp'ye laf mı sokuyorsun" der. Kötü niyetli olmak kolaydır.


1- İyi Niyetli Bunun bir espri olduğunu anlamak o kadar zor olmasa gerek hemen espriye ortak olup geyiğe devam edenler vardır.

2- Nötr: "Demek 1500 lira alıyormuş, iyi para der" geçer. Uzatmaz.

3- Şüpheci : "1500 lira alıyor benim paramdan bir de burada üstüne program bile yapamıyor olsun bana verse ben de yaparım arkadaş" "Hem sen niye buna bu kadar takıntılısın?" gibi cümleler kurar niyetine gör devam eder.

4- Kötü niyetli : "Çok biliyorsan sen yap hem kıskançsın hem de beceriksizsin, bir şey bilsen burada tweet yazmak ile uğraşmazsın".

Bu yazdıklarımı iki türlü anlayabilirsiniz.

a) Yazdıklarınıza dikkat edin etrafta kötü niyetli insanlar var

b) Yazdıklarınıza dikkat etseniz bile etrafta kötü niyetli insanlar var pek kasmaya gerek yok. 

Son olarak şöyle söyleyeyim Twitter'ı nasıl isterseniz öyle kullanın. Elbette bu işin online itibar yönetimi konusu var ama bu da sizin bileceğiniz iş.

Saygılar.

12 Kasım 2010 Cuma

Etkisi hala devam ediyorsa diyecek birşey yok



Old Spice'ı burada bilmem kaçıncı kez yazıyor olmak ne kadar doğru bilmiyorum. Fakat etkisi halen süren bu işin burada yer alması da kaçınılmaz sanırım.("Burada yer alması kaçınılmaz"mış burası altı üstü bir blog sanki Oscar'a aday gösteriyor mübarek:)

Bu sefer örneğimiz bir geleneksel medya oyuncusunu The Sun, Page 3 kısmını 40. yılını kutlamak için hazırladığı reklam. Bu sefer Old Spice Guy yok yerine 3. sayfa kızlarından Rosie Jones var videomuzda. "Page 3 ne güzel bir şeydir her zaman yanınızdadır" teması üzerine kurulu bir reklam. Page 3 konseptine aykırı olarak bir çıplaklı da yok reklamda.(Şaşırtıcı :))

Sosyal medya unsurları, sürekli olarak geleneksel medyayı etkilemeye devam ediyor. Hem de böylesine geleneksel bir konuda "3. sayfa kızı" gibi geleneksel medyanın tam da içinde olan bir kavram ile devam ediyor etkileşime. Bakalım bu etkileşim nereye gidecek? Geleneksel medya unsurları sosyal medyayı görmezden gelmiyorlar ona ait olan kültüre atıfta bulunmaya devam ediyorlar. Gerçekten bahsedildiği gibi "hibrid" bir medya mı doğacak yoksa bu iki balık birbirini etkilemek yerine, bazı kişilerin bekledikleri gibi birbirlerini yiyecekler mi? Heyecan ile bekliyoruz.

Saygılar.

11 Kasım 2010 Perşembe

3 Adımda Sosyal Medya

Hızlı bir sosyal medya stratejisi sizin için bu kıyağımı unutmayın. Şaka bir yana sosyal medya stratejisinin 3 temel adımı şekillendirmek için aşağıda olan sorulara ne kadar etkili cevaplar verebileceğiniz ile alakalıdır. (Kime göre derseniz bana göre elbette işin içinde olanlar yazmayınca bana kalıyorsunuz ne yapalım? :))

1- Sosyal medyada neden var olmalıyım?

  A) "Çünkü güzel" diyoruz. (Kesin burada olmalısınız bana yazacak bir şey çıkar bana.)

  B) "Çünkü herkes burada" diyoruz. (Bu da uyar, bunun içinde güzel şeyler yazarım.)

  C) "Çünkü yeni medya yeni bir iletişim kanalı burada erkenden var olmak gelecek zamanda yararlı olur ve müşterilerimizle diyalogumuzun gelişmesinde faydalı olur." diyoruz.(tamam diğer soruya geçiniz.)

2- Sosyal medyanın neresinde olmalıyım? 

 A) Her yerinde. (Kolay gelsin o zaman.)

 B) Facebook sayfası açalım yeter. (Tamam çok yorulmadan "biz de sosyal medyadayız" diyebilirsiniz.)

 C) Marka kimliğimize en uygun ortamı sağlayabileceğimiz ve iletişim kurabileceğimiz insanların aktif olduğu her ağda olmak istiyoruz. (Zor, olur mu? Bence olur çalışınca herşey olur.)

3-Nasıl ölçmeliyim?

 A) İşte sayfa gösterimlerimiz arttı. Bir sürü fanımız bir sürü takipçimiz oldu.

 B) Bloglarda hakkımızda şu kadar yazı yazıldı. Basın bültenlerimiz her yere ulaştı.

 C) En başta burada olmamızın nedeni olan müşteri ile diyalog kısmını fan sayfamızda paylaştığımız içerikler ile ve Twitter'da rt edilen tweetlerimiz ile gerçeklemeye çalıştık. Aynı zamanda sosyal ağ hesaplarından bize ulaşan x kişinin de x konuda olan soruları cevaplayıp, sorunlarını çözdük. Hakkımızda olumsuz görüşleri derleyip onlar hakkında hazırladığımız raporları en çok şikayet edilen noktalarımızı onarmaya çalıştık.

Bu yukarıda yazdığım maddeler en basite indirgenmiş sosyal medya stratejisi olabilir sizin için. Her markanın beklentisi farklıdır. Beklentiler belirlenerek bu işe başlanmalıdır. Hiç bir marka Facebook fan sayfası açtığı için en sevilen marka olmaz ya da her gün eşantiyonları savurduğunda.   

Not: Bu sorular ve cevaplar direkt benim aklımın ürünüdür. Kim oluyon olum derseniz yine yine yine cevaplayayım ben kimse değilim. Bu adımlar olur da bir gün "gel bizim sosyal medya işlerine bir el at" diyen birisinin işini yaparken işe başlamadan "kendime" soracağım sorulardır.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Ben yaptım, siz yapmasanız daha güzel olur

Bu blogu yazmaya başladığım zamanlarda bazı şeylerin aslında ne kadar yararlı olduğunu bilmiyordum. İşte bu yararlı olan fakat benim kimi zaman cahillikten kimi zaman üşenmekten yapmadığım değişiklikleri burada sıralayayım. Kimseye akıl vermek gibi bir niyetim yok yine, sadece bunlar benim yaptığım hatalar ve blogumda eksik gördüğüm noktalar. Bunları yapınca elbette iyi blogcu("bloggerın" kim olduğu tartışılan ortamda "iyi blogger" kavramını anlatmaya çalışma saçma olur zaten ben iyi blogger kime denir onu bilmem) olmayacaksınız esas olan içeriktir, he bir de biraz okumayı kolaylaştıran yazı tipi ve renklerdir :)

*Akılda kalan bir blog adı bulamadım. Tamam benim blogun adı da akılda kalıyor ama çok uzun. Bir çok kez başka bloglarla karıştırılıyor olabilir bunu normaldir. Siz ne yapın edin mümkün olduğunca kısa bir ad bulun. Ben bu saatten sonra değiştiremem. Bir kaç takipçim de zaten alıştı arama motorlarına blogun ismini yazıp gelmeye başladılar.

*Mümkün olduğunca orijinal bir tasarım bulun. Ben başlarda hazır temaları kullanıyordum fakat kullandığım temaları başka blogta görünce değiştiriyordum. Neyse Blogger kendi blogunu kendin zımbırtısını getirdi de en azından kendime uygun bir şeyler ayarladım. Halen orijinal değil ama bu tasarımı kullanan başka bir bloga uzun süredir denk gelmedim.

*Bir logom olmadı.. Tasarımcı değilsiniz normaldir ben de değilim ama blogunuzu anlatan bir şeyler uydurun ya da blogunuzla özdeşleşen bir logo/ünlü bulun. Eğer gerçekten iyi bir blog yazarı olursanız kimse bu niye hazır tasarım demez ,diyemez diyen kıskançtır, kötüdür :)

*İçerik halen kraldır bunu unutmayın.(Ben sık sık unutuyorum bunu ne yazık ki:) İçeriğiniz ne olursa olsun elbet bir kişi sizi bulup okur ama o kişinin devamlı sizi okuması için bir şeyler yapmanız gerekli. Artık başlamışsınız bulun bir şeyler.

*Bir takviminiz olsun bir türlü bir takvim oluşturamadığım için sık sık tutukluk yaşadım.. Blogculuk memuriyet değildir o kadar kasılmaya ne gerek var ama bir yazım takviminiz varsa sıkıştığınız, tutuk olduğunuz günlerde bu takvim işinize yarayacaktır.

*Markalar hakkında yazıyorsanız sadece iyi şeyler değil kötü şeyleri de özgürce yazın(ya da tam tersi). Başlarda bir çok yazımda kendimi yalaka gibi hissettim. Bir çok topa girmedim, halen girmiyorum. Ben markalara yakın olmaya çalışmadım çoğu zaman ama benim konumda(sosyal medya) yazıyorsanız illa markalara yakın durmak zorunda kalıyorsunuz ne yazık ki seçeneğiniz yok. Blog bir yergi aracı değildir, çok yergi güvensizliği getirir bana göre.

* Facebook fan sayfası açmadım. Siz açın bence her şekilde bloglara iyi bir hit getirisi olur.

*Bloga özel Twitter hesabı açmadım. Blogu markalaştırma yerine kendime çalıştım biraz.(Tam tamam blogun da bir markalaşma durumu yok :)) Twitter hesabı olması daha iyi olurdu. İnsanlar blogu yazanın kişisel görüşlerini görmek zorunda değildir. Elbette bu blog kişisel ama benim "ulen bir iskender kebap yedim acayipti" tarzı yazılarımı takip etmek istemezler :) Her blogun bir duruşu vardır en azından olmalıdır.(Kişisel blog yazıyorum ben neysem blogum odur diyenlere bir şey diyemem:)

Bunları yapmadım diye belki istediğim görüntülenme sayısına ulaşamadım ama halen yapmıyorum üşeniyorum ondandır. Bu yazdıklarım iyi blog olma garantisi değildir zaten böyle bir garanti yok. Bir de iyi blog nedir sorusunun da cevabı öyle kolay verilebilecek bir şey değil. Bu blog da aslında iyi bir blog değildir ona göre çok biliyorsan sen yap demeyiniz burada bilmediğimi veya anlamadığımı onlarca kez söyledim. Yüksek hitli bloglar bu yazdığım şeyleri yapmış çoğunlukla. Neyse lüzumsuz konuşuyorum ama hadi bakalım :)

Saygılar.

8 Kasım 2010 Pazartesi

İşte satış falan yaparız

 Sosyal medyadan beklentiler başlıklı bir yazı yazmıştım bir kaç gün önce. O yazının içinde şöyle bir cümle kurmuştum " "Neden sosyal medyada olmalıyım?" sorusunun cevabını "herkes burada ben de burada olmalıyım" diye değil de daha dolu şekilde vermelisiniz."  O soruya uygun bir diyalog yazdım. Tabii bu diyalogu uydurdum ve yazılanlar gerçek veya yaşanmış bir diyalogdan alınmadı. Ama aklınıza eklenecek bir şey gelirse ekleyebiliriz elbette. (Komik olsun diye yazmadım ama yazarken eğlendim. Komik değil bu arada fazla beklentiye girmeyin :))

* Herkes buraymış biz de burada olmak istiyoruz.

- Ne yapmak için burada olmak istiyorsunuz?

*İşte satış falan yaparız.

-Başka ne istiyorsunuz?

*Başka bir şey he evet bir de reklam yaparız yeni ürünlerimizi gösteririz.

-Yeni ürünleri kime göstereceksiniz?

* Takipçilerimize.

-Nasıl?

*İşte basın bülteni falan dağıtırız orada biz buradayız siz neredesiniz? gibi şeyler söyleriz.

-Basın bülteni insanların sizi takip etmeleri için bir neden mi?

*İşte Hani Facebook hesabı açacağız ya orada bir şeyler dağıtırız.

- Sanki biraz yola geliyorsunuz başka?

*Eee Facebook'tan hediye dağıtıyoruz ya ?

-Tamam insanların sizi markanız için değil de hediyeler için mi takip etmesini istiyorsunuz?

*Ama fan sayfamıza üye olmayanlara hediye yok !

-Yani 10 bin kişilik bir fan sayfası işinizi görür.

* Evet zaten Türkiye'de bu şeyi kaç kişi kullanıyor?

- "20 milyon" diyelim. (Peki nasıl sizi pek takmayan) 10 bin kişiye nasıl satış yapacaksınız?

* İşte bizi görecekler falan filan ...

-Bence hiç uğraşmayın bir billboard reklamı verin işlek bir caddeye zamanınıza yazık.  

...

Bu biraz abartılmış bir diyalog elbette.  Böyle olacak diye bir şey yok. İki tarafta(Ajans-Marka, Marka - Departman) bilinçli ise bir sorun olmaz bu diyalog yaşanmaz. Biraz gözlem ile acele kurgulanmış sosyal medya işlerini böyle yapılmaya çalıştığını düşünüyorum ve tahmin ediyorum. Alınma kızmaca yok idare edin artık
 
Saygılar.

7 Kasım 2010 Pazar

Bunları paylaşasım var # 46

Bu haftayı yazı yazmaktan kaytarıp bir araştırmayı paylaşarak kapatıyorum. Altimeter Group'un yaptığı bir araştırma.

Bu araştırma büyük şirketlerin sosyal stratejistlerine sorulan şu soruya cevap arıyor. "2011'de sosyal stratejinizde hangi konulara odaklanacaksınız?"  Yazı başlığı ve linki şöyle:

Analysis: 2011 Corporate Social Strategy Will Focus on Corporate Website Integration
 
Ankette ilk çekici bir iki noktaya değineyim kısaca. Bu arada 1000 kişi ve üzerinde çalışanı olan şirketlerde yapılmış bir araştırma bu.

*Şirketlerin bu sene en çok odaklanacakları yer Web sitelerinin sosyal medyaya entegrasyonu olacakmış. Yani hala bir çok şirket sosyal medya konusuna adapte olmaya çalışıyor manası çıkabilir buradan.

*Social Commerce'ın önem sırasında 5. olması şunu anlatıyor olabilir bize; Sosyal medyayı satış için kullanacağız elbette ama ilk önce iletişim ve entegrasyon işini bir aradan çıkartalım.

*Mobile/Location konusuda 6. sırada görünüyor. Anlaşılan bu konuda acele edilmeyecek. Sanırım akıllı telefon kullanımının oranı halen istenilen seviyede değil.

Not: Bu arada bir başka blog yazmaya başladım yazmaktan daha çok paylaşım üzerine odaklı. Steampunk Günlüğü adında bu bebek blogum. Günler ne gösterecek bakalım çok yeni bir zaman geçirtgeci.  

Saygılar.

6 Kasım 2010 Cumartesi

Zombieland bize bir şeyler öğretebilir



Zombieland filmini duymuşsunuzdur. Kahramanımız bir şekilde dünyada zombilere karşı direnen bir kaç kişiden biri olmuştur. Bu direnci göstermesinin asıl nedeni ise kendi oluşturuğu kurallar zincirini iyi uygulaması idi. Şimdi o "kurallar zincirini sosyal medyaya uyarlayabilir miyim?" diye bir bakış atacağım.

30 civarı kuraldan bahsediliyor filmde fakat açılışı yaptığı 4 kural üzerinden bu yazıyı kurgulamaya çalışacağım. Film içinde olan kurallar tamamına ulaşmak için şuradan

1- Kardio(Kondisyon) : Hiç bir sosyal medya kampanyası kısa mesafeli değildir. Sosyal  medya uzun mesafe koşucularının işidir eğer uzun mesafede bu işi yapmayacaksanız sosyal medyaya adapte olmasanız sizin için daha iyidir.

2- Beware of Bathrooms (Tuvaletlerde Dikkatli ol): Sosyal medyanın bazı noktaları vardır ki o noktalar en rahat iş yaptığınızı düşünebileceğiniz yerler olabilir fakat asıl tehlike rahat olduğunuz zaman başınıza gelir. Her zaman tetikte olun hiç bir zaman rehavete kapılmayın.

3-Seatbelts (Emniyet Kemerleri): Eğer bir iş yaparsanız ve bir işe başlayacaksanız işin her şekilde güvenliğini sağlamanız gerekli. Sosyal medyanın bir tane değil belki on tane emniyet kemeri vardır, hepsini sıkıca kontrol edip kendinizi risklere karşı korumaya aldığınızda gaza basabilirsiniz.

4-Doubletap (Çifte Vuruş): Zombielere tek bir vuruşla alt ettiğinizi düşünmeyin ikinci vuruşu da yapın. Sosyal medyada bir diyaloga girecekseniz asla yazdıklarınızı tek seferde yollamayın her seferinde ikinci kontrolleri yapın dediğinizden emin olun.

Kısa yoldan sosyal medyada hayatta kalma rehberi. Sosyal medya her an her türlü tehlike ile karşılaşabileceğiniz bir yerdir. Eğer doğru stratejiyi kuralları oluşturamazsanız sizinde bir zombiye dönüşmekten başka seçeneğiniz olmaz.

Hatta bu kurallara troller ile savaşma kuralları olarak da belirleyebilirsiniz. Zombilend kuralları zombilerden çok insanlar arasında yararken işimize yarar gibi görünüyor.

Not: Şu yazıya bile başlık atman için acayip zorlandım :)

Görsel şuradan

Saygılar.

4 Kasım 2010 Perşembe

Sosyal medyadan beklentiler



Alışveriş sitelerinde gezerken gözüm Dell'in mini diz üstü bilgisayarlarından birinin yorumlarına gözüm takıldı. Yorumu bilgisayarın artı ve eksilerinin yazarak yapmış kullanıcı. Eksiler arasında olan yorumlardan birisi şuydu "10 inç olduğu için uzun süre kullanılması yorucu oluyor" ve bir diğer yorum şuydu " HD ready olması gerekliydi"
 
Yorumlara göre anladığım şöyle oldu; aldığı mini diz üstünün ne işe yarayacağını kafasında kuramamış bir kullanıcı aslında hiç bir muadil üründe olmayan özellikleri eksi olarak nitelendirmiş. Ürünün ne işe yarayacağını kestirmeden kafasında oluşturduğu beklentilerle alışveriş yapmış. Beklentileri karşılanmayınca ürün kötü bir ürün olmuş, ona göre.

Bu ufak gözlemi sosyal medyaya uyarlarsak şöyle olur sanırım.

*Evet ben de sosyal medyada olmak istiyorum.

*Ucuzmuş hatta bedavaymış

*Sosyal medyadan beklentilerim; satışlarım artısın, herkes beni sevsin, 1 milyon takipçim 2 milyon fanım olsun.

*İşte ben de sosyal medyadayım.

*Aaa dedikleri gibi bedava değilmiş. Kimse beni sevmiyor. Neden sadece 235 takipçim var nerede milyonlar? (Sayı rastgele söylemiştir)

* Ama ben burada satış yapamıyorum. Neden kimse benden bir şeyler satın almıyor ?

*Aman beee sosyal medya kötüymüş herkes kötü niyetli, kimse iyi bir şey yapanları desteklemiyor.

*Neden her yazdığım şeye muhalefet oluyorlar. Sosyal medya çocuk bahçesidir arkadaş, ben çıkıyorum.

.....

Yukarıda olduğu gibi gider maddeler. Eğer sosyal medya işi yapacaksanız burada beklentileri iyi ölçeklendirmeniz gerekli. Neden sosyal medyada olmalıyım sorusunun cevabını herkes burada ben de burada olmalıyım diye değil de daha dolu şekilde vermelisiniz.

Biraz neyin ne işe yaradığını bilmeniz gerekli. Aslında hiç bir şeyin bedava olmadığını ya da Facebook fan sayfası açtığınız diye kimsenin sizi sevmeyeceğini bilmelisiniz. Eğer bir beklentilere dayalı stratejiniz yoksa sosyal medya dünyanın en saldırgan kişiler ile dolu mecrasına dönüşebilir dikkat. (Mecra olarak değerlendirdim ama neyse bu seferlik böyle diyelim :))

Görsel Dell'in sitesindendir.

Saygılar.


 

3 Kasım 2010 Çarşamba

En çok oyuncusu olan 25 Facebook oyunu (2 Kasım 2010)

Yeni bir ay yeni bir liste değişmeyen lider Farmville. Artık 60 milyondan az kişi oynuyor bu oyunu. Bunun kırılma noktası olduğunu düşünüyordum fakat geçen ay olan sabit durumu bu görüşümü değiştirdi.  Bu ayın dikkat çeken değişikliği Quiz Planet adlı oyundan geldi listeye 15 milyonluk oyuncu sayısı ile geldi. Yeni bir oyun ve direkt olarak ilk 10 oyun içine girdi.

Bu ayın kaybedenleri; Farmville(5 milyon), FrontierVille(2milyon),  Cafe World(2 milyon), Treasure Isle (1.5 milyon), Pet Society(600 bin), Mindjolt Games (2 milyon), Bejeweld Blitz(600 bin), Happy Aquarium(1.7 milyon), Petville (2.5 milyon), Restaurant City(2 milyon), Zoo World (700 bin), Happy Pets (2 milyon), Games(900 bin), City Of Wonder (3.7 milyon), Yoville(1.1 milyon), Night Club City(1.1 milyon), FishVille(1.1 milyon), Kingdoms Of Camelot (700 bin)  Yahu herkes oyuncu kaybetmiş neredeyse bu ay

Bu ayın kazananları; Texas Hold'em Poker(700 bin), Mafia Wars (2.5 milyon), Quiz Planet( Geçena y lstede olmadığı için toplam oyuncu sayısını yazacağım 15 milyon), Millioniare City(3 Milyon), Birthday Cards(2 milyon) Geçen ay listede olup bu ay başka oyuncu arttıran yok göründüğü kadarıyla.

Bu ayın yenileri daha doğrusu ilk 25 listesinin yeni oyunları Ninja Saga (Bu yeni değil bu listenin asansör oyunlarından iki ayda bir görünüp kayboluyor kendisi :)), Car Town ve Quiz Planet ise bu listeye ilk kez giren iki oyun. Car Town oyununu merak ettim açıkçası. Oynanacaklar listesinde.

Zynga yine ilk 10'nun mutlak hakimi neredeyse oyunlarının tamamı oyuncu kaybetmiş olsa dahi sosyal oyun dünyasının en büyük ismi olmaya devam ediyor. Bir çok şirek yeni yeni anlaşmalar yaparak Facebook ile sözleşmelerini uzatsa da Zynga uzun süre daha bu listelerin en önemli ismi olacak gibi görünüyor. Farmville en azı iki ay daha bu listede birinci olur tahminen.

Bu ayın en çok oyuncu kazanan oyunu benim de oynadığım Millionaire City. Benim arkadaş çevremde en fazla kişinin oynadığı oyun bu sıralar. Gelen davetiye sayısı "Nasılsın iyi misin?" sorularından daha fazla.

Neyse bu aylık işimiz yine bitti listenin orijinalı Inside Social Games sitesi üzerindedir. Orada çok daha detaylı bir yazıya ulaşabilirsiniz.

Saygılar.

Bunları paylaşasım var # 45

Hani bir soru var yar ya herkesin kafasında "sosyal medyaya yatırım yapsak geri dönüşü nasıl ne zaman alırız?" İşte bu soruya nasıl cevap verilir konusunu bir örneği göstererek anlamaya çalışıyorum.

Bizim ülkemizde sosyal medyaya yatırım yapan markalar ajanslar ile anlaşır. Sosyal medyada artık ne yapılacaksa yapılır, sonrasında ortaya bir bilanço çıkar. Bu bilanço sır gibi saklanır, ister "ticari sır" deyin isterseniz "stratejik menfaatlerin korunması" deyin ya da kötü niyetli olup "ya bir şey başaramadılar neyini açıklayacaklar" deyin. Bunları demek hakkınız bunları cevaplamak da ajansların ve markaların yapabileceği şey elbette.

İşte bu durum için güzel bir örnek vermiş All Facebook sitesi. Her şeyin ortaya döküldüğü bir örnek. Yerel bir otelin Facebook üzerine yaptığı çalışmayı anlatmış(Case Study işte :)). Ne kadar harcamış ne kadar geri dönüş almış hepsini yazmışlar. Facebook fan sayfasına girilen içeriklere verilen reaksiyonlarına kadar süper bir çalışma yapmışlar. Hem turizmcilere hem de sosyal medyaya girecek herkese güzel bir örnek olması için okumanızı tavsiye ederim.

How We Got 3,000 Vacation Rental Facebook Fans In 23 Days 

2 Kasım 2010 Salı

11 Most Influential Men 2010


 Sosyal medya kendi ünlülerini yaratır bunu herkes bilir. Peki bu ünlüleri herkese satabilir mi? işte bu sorunun cevabı bir süreye kadar "geekler arasında olan geekler arasında kalır" gibi bir şeydi. Ne zaman birisi Zuckerberg gibi bir adamın hayatını film yapmaya kalktı işte o zaman geek, nerd, dork hepsi birbirine girdi. Sosyal medya ünlüleri artık normal ünlülerden sayılmaya başladı(normal ünlü neyse artık :))

Bunun yansımaları için biraz etrafımıza bakmaya gerek var elbette. benim yakın zamanda (yani bugün :)) önüme çıkan örnek çok çarpıcıydı. Askmen adlı erkek lifestyle portalının her sene yaptığı 49 Most Influential Men 2010  listesinin içinde olan sosyal medya ünlüleriydi. Liste içinde Hollywood starlarını finans uzmanlarını dahi geçmiş sosyal medya insanları vardı. Sosyal medyayı yönlendiren kişiler artık dünyayı yönlendiriyordu. İnsanlar bu bilgisayarcı çocuklara öykünüyordu.  Bu kişiler kim onları hemen şurada sıralayayım bakalım. Hemen kısa notlarla devam edeyim. Liste için bir uyarı not daha liste Abd odaklı olduğunu düşünebilirsiniz ki öyle zaten :)9

Steve Slater No:48   Jet Blue adlı havayolu şirketinin işten çıkardığı ve sosyal medya aracılığı ile ortalığı karıştıran kabin memuru arkadaş. Twitter hesabı.

Julian Assange No: 46   Wikileaks işte geçen senenin en enteresan işlerini yapan adam. CIA komplosuna uğradığı söyledi suçlamalar düştü. Filmlik bir hikayesi var.

Isaiah Mustafa No:30  Nam-ı diğer Old Spice Guy. Tamam bilgisayarcı çocuk değil belki eski bir Amerikan futbolcusu amam bilgisayarcı çocukların ve bir çok kişinin tanıdığı bir insan evladı.

Andy Rubin No:27 Android işletim sisteminin babası desem yeridir herhalde. Bunca yıl sonunda iPhone'a ciddi bir rakip çıkartması bile onu bu listede bu sıraya çıkarmış.

Dennis Crowley No:19 Foursquare adamı. İşte o naneyi milletin başına musallat eden adam. İnsanlara rozet çılgınlığı ile uğraştıran adam. Yatacak yerin yok Crowley.

Bobby Kotick No: 16  Tamam sosyal medya ile alakası yok diyebilirsiniz ama sosyal medyanın sevdiği şelyeri yapana adamlardan birisi olduğunu söylemeden edemeyiz. Activision Blizzard yöneticidir arkadaş. Wow ve Call of Duty'nin başında olan adam desek olur.

Conan O'Brien No:12 Bu senenin en sıkı sosyal medya kampanyası bu adam için yapıldı. I'm with Coco

Elon Musk No:8   Paypal'ın kurucu ortağı ve bu senenin de popüler oyuncağı elektrikli spor araba Tesla'nın üretimi işinin içinde olan abimiz. saygılarımızı sunarız. Magazini de bolmuş :)

Steve Jobs No:4 Steve Jobs işte ne yazayım adam hakkında buraya :)

Mark Zuckerberg No:3  Biraz daha iyi poz verebilse sevimli bir oğlana benziyor.

Bill Gates No:2  Şimdi bir espri yapasım da gelmedi adam hakkında neyse.

Listede sosyal medyanın ağzından düşürmediği bir çok zaman andığı anmasa bile onların yaptıkları şeyleri kullandığı kişiler bunlar. Bu yazdıklarımda sadece 4'ü geçen sene listedeydi. Gates, Zuck, Jobs ve Coco  diğerleri bu sene sosyal medyanın ve online dünyanın yükselişi ile listede kendilerine yer buldu. Listede puanlar ile bir şeyler var onlara da göz atın.

Yarın Askmen'in Foursquare'ı nasıl kullandığına bir göz atalım diyorum. Çok başarılı bir örnek bana göre

Saygılar.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Facebook ve Avrupa Birliği


 Hani hep karşınıza çıkar ya "Hindistan'da Facebook Orkut'u geçiyor" ya da "Brezilya Facebook'u sevmedi Orkut'a devam etti" he bir de "Rus Facebook'u Vkontakte" başlığına bir yerde denk gelmişsinizdir belki. İşte bugün yazımda Avrupa Birliği ülkelerinde Facebook'un rakiplerini listeleyeceğim. Bakalım hangi ülkelerde Facebook birinci hangi ülkelerde ciddi rakipleri var. Listeyi yaparken Alexa ve Comscore verilerini kullanmaya çalışacağım.

Bu arada yazı sıkıcı gelebilir en sonuna geçip yorumları okuyabilirsiniz. Yani anlarım Macaristan'da hangi sosyal ağ kullanıldığını merak etmemenizi. Dikkat çekenler en altta var arada olanlar ıvır zıvır.

Bir de Facebook'un özel hayata saygı kanunları ile ilgili bir yazı yazmayacağım onuda belirteyim :) Nedense insanların aklına bu başlıkla ilgili bu konu gelebilir :)

Avusturya:  Facebook bir numaralı sosyal ağ ve yerel bir isim yok etrafında en azında Alexa'nın ilk 20 listesine göre.

Belçika: Facebook 1 numara fakat Netlog ve Skyrock adlı bir sosyal ağ oldukça popülermiş. Skyrock Fransızca konuşlan ülkelerde oldukça popüler Alexa verilerine göre.

Bulgaristan:  Facebook 1 numara diğer ağlar şöyle bg-mamma.com(Anneler için bir sosyal ağ) ve Svejo adlı bir sosyal ağ.

Çek Cumhuriyeti : Facebook 1 numaralı sosyal ağ olsa da Seznam adlı yerel oluşum Alexa sırasında 1 numara dile hakim olmadığım için tam olarak ne iş yaptığına dair kesin bilgilerim olmadığından onu da sosyal ağ olarak nitelendirdim. Badoo ve bir diğer yerel servis Lide.cz yine popüler ağlar arasında.

Danimarka: Facebook burada bir numara ve yakınında yerel bir rakip yok. Enteresan bir bilgi adamların meteoroloji ajansının sitesi ilk 40 arasında :)
    
Estonya : Bu ufak ülkede Facebook bir numara. Diğer sosyal ağ kavramına en yakın yerel servis Rate.ee adlı hot or not benzeri bir site.   

Finlandiya : Burada da Facebook birinci ve diğer yerel sosyal ağlar pek yakın görünmüyor.

Fransa : Facebook'un arkasında yerel sayılabilecek en azında Fransızca konuşulan ülkelerde yoğun kullanılan SkyRock ağı var.

Almanya (Federal Almanya) : Facebook 1 numara ama yerel servisler hiç de azımsanmayacak bir kullanıp oranına sahip StudiVZ , meinVZ, wer-kennt-wen.com. 

Yunanistan : Facebook'tan başka bir sosyal ağ bulamadım burada da. Kullanıp alışkanlıkları portallar üzerine. En çok girilen sitelerinden birisi blogspot üzerine kurulu bir blog.

Macaristan : Facebook almış başını gitmiş burada da. En yakın yerel ağ iwiw.hu adlı ağ.

İrlanda : Facebook Facebook Facebook döndürmeyin çocuklar :) Bir de çok fazla kullandıkları forumları varmış adamların Boards.ie.

İtalya : Facebook harici popüler forum servisi Forumcommunity var. Bir de Friendfeed konusunda iyi balılıkları var bilindiği gibi.

Letonya : Draugiem.lv adlı site Facebook'un önünde burada. Facebook'un geçildiği nadir ülkelerden Avrupa Birliği içinde. Verdiğim link sitenin İngilizce versiyonuna gitmekte.

Litvanya : Facebook burada da en popüler sosyal ağ. Özellikle iki sosyal ağ ön plana çıkmada yerel servis olarak. Draguas.lt ve Uzdarbis.lt  

Lüksemburg : Evet bu ülkeninde kendine göre bir kullanıcı olur diye düşünürken burada da Facebook'un en çok kullanılan site olduğunu öğrendim hayal kırıklığım büyük :) Biraz da Hi5 kullanan varmış evet o siteyi hala kullananlar varmış.

Malta: Facebook Facebook ve diğer global ağlar burada mevcut yeni bir şey yok.

Hollanda: Hyves.nl burada çok popüler. Alexa Facebook diyor fakat Comscore, Hyves aldı başını gitti diyor. Comscore biraz daha güvenilir bir araştırma yaptığını varsayabiliriz. Facebook'un ezildiği bir diğer Avrupa ülkesi Hollanda.

Polonya: Burada geçmişten kalan alışkanlıkları görüyoruz. Eski sınıf arkadaşlarını bul ya da çevrendekileri tanı yapısında olan bir site. Nk.pl sitesi Facebook'un önünde. Diğer güçlü site ise tabii ne kadar zaman geçirildiği hakkında çok net fikrim olmasa da Goldenline adlı iş sosyal ağı.

Portekiz : Facebook kullanılıyor burada da. Dil yakınlığı nedeniyle Brezilya'da olan Orkut kullanım oranını yakalayabileceklerini düşünmedim değil aslında. Fransızca kullanılan ülkelerde Skyrock'un yaptığı gibi bir şeyler olabilirdi belki.

Romanya: Facebook burada da çok iyi durumda aslında fakat Romanya internet hizmetlerinin ucuzluğu ve erişim kolaylığı konusunda bildiğim kadarıyla iyi bir durumda yakın zamanda kendi içlerinden yerel bir ağ çıkartıp Facebook'a rakip olabilirler.

Slovakya: Facebook burada gayet güçlü bir şekilde önde. İnternet kullanım alışkanlıkları göründüğü kadarıyla portallar üzerine.

Slovenya : Facebook burada da birinci. Başka bir sosyal ağ benzeri oluşuma da rastlamadım. Yahu adamlar Biri bizi gözetliyor hala enteresan yahu :)

İspanya: Tuenti'yi duymuşsunuzdur herhalde hani İspanyol Facebook'u derler ya hani o da Facebook'a geçilmiş burada. Tuenti'nin Comscore'a göre de geride olduğunu belirteyim hemen.

İsveç : İskandinavlar arasında neden bir sosyal ağ oluşmamış diye düşünürken sonra şunu öğrendim "Fiziksel olarak benzeseler de birbirlerini pek sevmezlermiş" yani sağdan soldan duyduklarımla bunları söylüyorum kesin bir bilgi değil elbette. Neyse burası da Facebook kullanmaya alışmış.

Birleşik Krallık: Sonuçta dil avantajı var arkadaş Facebook birinci olmayacak da kim olacak.

 Avrupa Birliği içinde facebook'un belirgin bir üstünlüğü var neredeyse hiç bir ülkede yerel bir sosyal ağ duramamış sadece Hollanda'dan Hyves, Polonya'dan NK.pl, Letonya'dan Draguiem.lv  var. Bir de Fransızca konuşulan ülkelerde Skyrock adlı sosyal ağın dikkat çekici hareketleri var olmakta.

Belli kültürel yakınlıklara sahip ülkeler her zaman aynı ortamda buluşamıyor İskandinav ülkelerde olduğu gibi ya da Orkut'un Brezilya galibiyetinin Portekiz'de olmaması gibi hatta Avusturya - Almanya ortaklığı da yok ortak dili konuşmak her zaman işe yaramıyor demek kullanıp alışkanlıkları bambaşka şeyler.

Bu yazıyı yazarken Facebook'un ne kadar büyük bir iş yaptığını tekrar tekrar öğrendim ve anladım. Nasıl bir boşlukmuş ki bu durum bir çok ülkede kabul görmüş. Filminin yapılması hiç de anormal değil böylesine büyük bir işin. Facebook'u sevmeyen insanlar için şunu söylüyorum Facebook'un bir sorunu yok arkadaşları kötü yahu.

Son olarak Facebook'un dünyanın hangi ülkelerinde geçildiğini öğrenmek istiyorsanız. Sosyal Medya Türkiye üzerinden şu yazıya dikkat çekerim Comscore verileri paylaşılmış.

Saygılar.

Facebook Sayfası